22 Eylül 2008 Pazartesi

Yeme Bozukluğu:Bulimia Nervoza

Bulimia Nervoza

Dönem dönem gelen aşırı yemek yeme, kilo alma ve bir yandan da kilo almayı durdurma çabaları ile devam eden bir bozukluktur. Bu hastalar sürekli aşırı yiyen, ileri derecede şişman olan ve şişman kalan insanlardan farklıdır. Hasta aşırı yeme nöbeti başlayınca bütün çabalarına, korkularına, üzüntüsüne rağmen yeme tutkusunu durduramaz. Kilo almayı önlemek için hasta yediklerini kusar, iştah kesici, idrar söktürücü ilaçlar kullanır. Bu kişiler çoğu zaman fazla kiloluda olmayabilir. Ancak yine de kilo aldığından sürekli şikayet eder. Beden ağırlığı, güzellik, çirkinlik konularıyla aşırı derecede meşgul olabilir. Bu kişiler yaşamın önemli bir bölümünü yemek ve yememek arasında bocalayarak geçirir. Yeme tutkusu öyle ağır basar ki, bir yandan gizlice yer, gider çıkarır, yine yerler. Kimi hastalar için yenilen yiyeceğin önemi yoktur, önemli olan tıkınmak türünden tarif edilebilen bir yeme davranışıdır. Kimi hastalarda yemek yeme tutkusu o denli aşırı olabilir ki bulundukları yerde yiyecek, içecek bulamayacaklarından korkabilirler. Anoreksia Nevrozanın bulimik türünde de zaman zaman aşırı yeme ve kilo alma nöbetleri olabilir. Fakat temel rahatsızlık yemeği kısma ve kesme doğrultusundadır. Bulimia Nervozada da kusmalar, zayıflamak için çeşitli ilaçlar kullanılabilir. Fakat temel patoloji daha çok yemeyi durdurmama şeklindedir.

Bulimia Nervoza bütün toplumlarda %1 oranında görülür. Genç kızlarda ve kadınlarda erkeklere oranla 10 kat sık görülür. Bulimikler yeme sorunları nedeniyle utanç duyarlar ve kendilerini suçlarlar. Yeme davranışındaki anormalliği gizlemeye çalışırlar. Yeme atakları genellikle gizli oluşur ve fark edilmez. Başlangıçta olmasa da yeme atağı planlanarak veya planlanmayarak oluşabilir. Hastaların duygu durumunda çökkünlük, kişiler arası ilişkilerdeki çatışmalar, beden ağırlığı ve yiyecekle ilgili duygular bir yeme atağının ortaya çıkmasını kolaylaştırır. Yeme atağı kişinin duygu durumundaki üzüntülü hali geçici olarak azaltabilir, fakat ardından kişide kendini aşağılayacak derecede bir özeleştiri ve çökkün bir duygu durum ortaya çıkar.

Yeme atağının en temel özelliklerinden biri yeme eylemini kontrol edemeyeceği veya önleyemeyeceği duygusudur. Özellikle hastalığın başlangıcında yeme atakları sırasında kişi sanki çılgın gibidir. Ancak yeme ataklarını kontrol edememe hissi her zaman mutlak olan bir durum değildir. Kişi telefonla konuşurken yeme atağını sürdürebilir, fakat odaya aniden eşi veya bir yakını girdiğinde durduracaktır.

Yeme atakları günün herhangi bir anında oluşabilir. Bununla birlikte bulimiklerde yeme atakları kişilerin akşam eve geldiklerinde daha çok olur. Bazıları ne zaman yemeye başlasalar atak başlar ve bu kişiler tüm yiyeceklerden kaçınarak atakları önlemeye çalışırlar. Bulimik hastalarda spesifik bir tedaviye başlamadan önce genel bir tıbbi değerlendirme yapılmalıdır. Günümüzde bulimia' nın tedavisinde bilişsel -davranışçı- yaklaşımlar kullanılabilmektedir. Tedavide ilaç kullanımı, tedavinin etkinliğini artırabilir.

Yeme Bozukluğu:Anoreksia Nervoza

Anoreksia Nervoza

Genel olarak 12-18 yaşları arasında başlayan ve şişmanlamaya karşı ağır korku yüzünden bilinçli olarak aşırı zayıf kalma çabaları ile belirlenen bir bozukluktur. Toplumda ortaya çıkma sıklığı bilinmemekle birlikte eskiden sanıldığı gibi çok ender rastlanan bir rahatsızlık değildir. Anoreksia Nervozalı bireylerin yaklaşık %95' i kadındır. Ve bir kişinin kız kardeşinde bu tür bir bozukluk varsa o kişide aynı hastalık riski belirgin oranda artmaktadır. Bozukluk daha üst sosyoekonomik sınıflarda daha sıktır.

En temel belirti aşırı kilo alma korkusudur. Bu durum kişinin yiyecek konusunda neredeyse fobik olacak noktaya dek varmasına neden olabilir. Şişmanlama korkusunun yanı sıra beden imgesinde de bozulma vardır. Buna bağlı olarak bu kişiler çok zayıf ve ince olsalar bile kendilerini şişman bulabilirler. Vücut ağırlığını kontrol altında tutabilmek için iki yolu kullanırlar: Kişilerin bir bölümü yiyecek alımını ileri derecede kısıtlarlar. Zaten aldıkları çok az yiyeceğin de çok az kalorili yiyecekler olmasına dikkat ederler. Bu kişiler buna rağmen ağır egzersizler de yaparlar. Diğer gruptaki kişilerde yiyecek alımının ileri derecede azaldığı açlık dönemleri ile aşırı yeme dönemlerinin birbirini izlediği gözlenir. Bu gruptaki kişiler, aşırı yemeden sonra şişmanlayacakları korkusuyla boğazlarına parmaklarını bastırarak kusarlar. Sık sık bunu yapan kişilerin el sırtında deri sertleşmesi olabilir. Sık kusan kişilerde mide asidinin etkisiyle dişlerde bozukluklar, çürümeler olur.

Bu kişilerin yeme davranışlarında ve yiyeceklerle olan ilişkilerinde gariplikler gözlenebilir. Yiyecekleri saklayabilir, yemek yapmak için mutfakta saatlerce uğraşabilirler.

Anoreksia Nervoza' nın nedenleri günümüzde kesin olarak bilinmemektedir. Hastalığın oluşumu psikolojik, sosyolojik ve biyolojik olmak üzere üç boyutta ele alınabilir. Hastalığın ergenlikte ortaya çıktığı; bu dönemin cinsel ve sosyal çatışmalarla yüklü oluşu dikkate alınacak olursa; cinsel ve sosyal çatışmalarla başa çıkma konusundaki yetersizliklerin yiyeceklerden fobik kaçınma şeklinde ortaya çıkması öne sürülebilir.

Sosyo-kültürel etmenler özellikle son yıllarda yeme bozukluklarının yaygınlığının artışından sorumludurlar. Batı toplumlarında kadının fiziksel görünümü ve bu bağlamda ince bir vücut yapısına sahip olması oldukça önemlidir. Kadın için ideal fizik görünüm ince olmaktır. Eskiden hafif kilolu kadın tipi ideal tip olarak görülürken, şimdilerde bu anlayış terk edilmiştir. Teknolojik gelişime paralel olarak medyadaki değişimle birlikte bu anlayış hız kazanmıştır. 1970'li yıllardan önce ideal kadın balık etinde Taylor kabul edilirken, 1970'lerde zayıflığı ile ün yapmış manken Twiggy yapılan kamuoyu araştırmalarında öne geçmiştir. Son 25 yıldır Amerikalı kadınlar daha zayıf olma eğilimindedirler. Gerek Türkiye'de, gerekse yurtdışında güzellik yarışmalarına hep zayıf kızların katıldıkları görülmektedir. Medyadaki bu imaj bombardımanın toplumsal sonucu olarak, popüler insanların beden ölçülerinin daha da küçüldüğü görülmektedir.

Anoreksia Nervozalı hastaların tedavisi çoğu kez güçlüklerle doludur. Hastaların çoğunda, hastalık birkaç yıl önce başlamıştır. Tedaviye katılmak ve tedavi planları için isteksizdirler. Bu sebeple genellikle çocuklarının bu durumundan üzüntü ve endişe duyan anne babaları tarafından doktora getirilirler. Tedavide bireysel psikoterapi, grup ve aile terapisi, ilaç tedavisi gibi yöntemler kullanılabilir.

Depresyon Kendini Nasıl Gösterir ? Depresyon Belirtileri Nelerdir?

Depresyon Kendini Nasıl Gösterir?

Şimdi sıralayacağımız semptomlar eğer iki hafta süreyle kendini gösterirse o kişiye depresyon tanısı konabilir. Özellikle ilk iki maddeden birinden yakınılıyorsa hiç vakit geçirmeden hemen bir hekime görünülmelidir.

1. Bütün gün boyu devam eden duygudurum azalması.
2. Bütün gün boyu süren etkinliklere karşı ilgi ya da yaşam zevkinin azalması.
3. Hergün uykusuzluk veya aşırı uyuma.
4. Kilo kaybı veya kilo alınması
5. Değersizlik veya aşırı suçluluk duyguları.
6. Düşünme ve konsantrasyonda azalma.
7. Alınganlık, tepkisellik, saldırganlık, her lafa karışma veya bitkinlik, tembellik, ilgisizlik, enerji kaybı.
8. İntihar etme düşünceleri.

Depresyonda Kendinize Yardım
· Hher olumsuz düşünce için bir olumlu düşünce geliştirin.
· Negatif değil pozitif bakış açısı olan insanlarla ilişki kurun. Bu insanlar sizin moralinizi yükseltirler.
· Dikkatinizi kendinizden uzaklaştırmak için başkasına yardım edin.
· Hergün fizik egzersiz yapın, sadece yürüyüş olsa bile.
· Farklı bir şey yapın. Yeni bir yere gidin, yeni bir restaurant deneyin.
· Yeni bir projeye başlayın. Zor olmasına gerek yok ama mutlaka eğlenceli olmalı. Eğleneceğiniz ve kendinizi ifade etmenize izin verecek bir şeyler yapın (örneğin; yazı yazma, resim yapma)
· Gevşemenize yardım edecek bir şeyler yapın. Müzik dinleyin, kitap okuyun, ılık bir duş alın, gevşeme egzersizleri yapın.
· Alkol ve maddeden uzak durun. Alkol ve madde depresyonu daha da kötüleştirir.
· Kendinize erişilmesi güç amaçlar koymayın ve büyük sorumluluk almayın.
· Büyük işleri parçalara bölün, öncelik sırasına göre ve yapabileceğiniz kadarını yapın.
· Kendinizden beklentileriniz çok büyük olmasın.
· Başka insanlarla birlikte olmaya çalışın, yalnız olmaktan daha iyidir.
· Kendinizi daha iyi hissedeceğiniz aktivitelere katılın.
· Hayatınızla ilgili önemli kararlar (iş değiştirme, evlenme, boşanma v.b.) almayı depresyonunuz geçinceye kadar erteleyin.
Olumsuz düşünceleriniz depresyonun bir parçasıdır, tedavi ile birlikte kaybolacaktır.

Depresyonda Başkasına Yardım
· Depresyonda bir yakınınıza yardım edebileceğiniz en önemli konu onun uygun tanı ile uygun tedavisinin uygulanmasını sağlamaktır. Bu, yakınınızın doktordan randevusunu alıp, gitmesini sağlamakla başlayabilir. Ayrıca yakınınızın ilaçlarını alıp almadığına da dikkat etmelisiniz.
· Depresif kişiyi tembellikle ya da hastalık numarası yapmakla suçlamayın. Bu tür davranışları tedavi ile zamanla daha iyi olacaktır.
· Duygusal destek önemlidir. Bu anlayış, sabır ve kabullenmeyi gerektirir. Onu konuşmalara dahil edin, dinleyin. Gerçeklere dikkat çekin, ümitli olun. İntihar uyarılarını dikkate alın ve hekime bildirin.
· Depresif yakınınızın aktivitelere, yürüyüşlere v.b davet edin. Reddettiğinde kibarca ikna etmeye çalışın. Ama zorlamayın, depresif kişi işbirliğine ve yönlendirmeye ihtiyaç duyar ancak ağır istekler / beklentiler başarısızlık hissini arttırır.

Depresyon Türleri ve intihar

Depresyon Türleri

Depresyon, sınıflandırma açısından oldukça karmaşık bir hastalık grubudur. Ancak, Amerikan Psikiyatri Birliği'nin psikiyatrik hastalıklar için geliştirdiği tanı ve sınıflandırma el kitabında tüm yaklaşımlar özetlenerek, şimdiye dek kullanılan sınıflandırmalar biraraya getirilmiştir. Geleneksel olan psikotik-nevrotik ve endoen-reaktif sınıflaması; hastalığı, gerçekliği değerlendirme yeteneğindeki bozulma, halüsinasyonlar, bellek bozukluğu ve bilinç sislenmesi gibi belirtilerin bulunup bulunmamasına göre nevrotikten psikotik düzeye doğru değerlendiren görüştür. Bu sınıflandırma düalist yaklaşım tarafından kabul görür. Modern yaklaşımlarda ise depresyon, unipolar-bipolar depresyon diye sınıflandırılmaktadır. Bu sınıflandırma modeli, 19.yüzyılda Alman psikiyatrist Kraepelin'in tanımladığı "manik-depresif hastalık" kavramının yarattığı belirsizlikten kurtulma olanağı sunmuştur. Manik ve depresif özellikleri birarada taşıyan, yani birden fazla duygudurum bozukluğu olan hastalar bipolar depresif olarak; tek bir duygudurum bozukluğu olan hastalar ise unipolar depresif olarak adlandırılır.

Amerikalı Adolf Meyer ve ekolünün üniter anlayışına göre, tüm depresif epizodları karakterize eden önemli benzerlikler vardır. Bu anlayışa göre depresyon, şiddet açısından minör düzeyden majör düzeye doğru derecelendirilebilir. Ciddi ve ağır çökkünlüklere majör depresyon denir. Plüralistik yaklaşım ise, depresyonu primer ve sekonder olmak üzere iki ana gruba ayırır. Primer depresyonlar, fizyolojik, somatik ya da vücudun kendisinden kaynaklanan depresyonlardır. Sekonder depresyonlar ise sıklıkla vücudun kendisinden kaynaklanmayan, karşılaşılan stresler, üzücü olaylar ya da hastalıklar sonrasında ortaya çıkan depresyonlardır.
Bir de uzmanların "organik" başlığı altında ele aldıkları ciddi fizyolojik hastalıklar sonrasında ortaya çıkabilen depresyonlar vardır. Örneğin çeşitli beyin hastalıkları, tümörler, endokrin bozuklukları, ağrılı hastalıklar tipik enfeksiyon nedeni olabilmektedir.

Yine bazı yaşlı hastalarda tipik bir depresyon tablosu ortaya çıkabilir. Ancak klinik görünüm ve belirtiler depresyondan daha karmaşıktır. Depresyon belirtileri beyin hücreleri ve dokusunda yapısal bozulmaları ve demansı (bunama) düşündürtebilir. Yaşlılarda depresyonu demanstan ayırt etmenin verileri hasta yakınlarından alınan bilgilerdir. Adolesan dönemde görülen depresyonlar ise genellikle ergenlik bunalımlarıyla karıştırılır. Bu nedenle gelişme çağındaki hastaları çok yakından takibe almak gerekir.

Depresyon ve İntihar
Aynada yüzünü tanıyamadı. Gözlerinin çevresinde mor halkalar oluşmuş alnındaki çizgiler derinleşmişti. Bu ifadesiz suratın onunla ilgisi olamazdı. Uzun uzun baktı kendi yansımasına... "Hayatın anlamı yok zaten" diye düşündü ipi boynuna geçirirken son bir kez duvardaki aynaya ilişti gözü... Ardından, bir tekme savurdu ayaklarının altındaki tabureye... Ne yakın arkadaşları, ne de arkasından feryat eden annesi ölümüne bir anlam veremediler. Bir tek psikiyatristi onun ipini çekenin depresyon olduğunu biliyordu.

Depresyon, tedavi edilmediği takdirde intiharla sonuçlanan hazin tablolara yol açan hastalıklardan biridir. İntiharla anlamlı bir ilişki gösteren diğer faktörler, alkolizm, ilaç ve madde bağımlılıkları, şizofreni ve diğer ruhsal hastalıklar olarak sıralanabilir. İntihar ya da intihar girişiminde bulunanların yaklaşık %95'ine ruhsal hastalık tanısı konmuştur. Bu rakamın %80'ini depresif bozukluklar oluşturur.

Hacettepe Üniversitesi Tıp Fakültesi Psikiyatri Bilim Dalı Öğretim Üyesi Prof.Dr.Cengiz Güleç, intiharla ilgili epidemiyolojik sonuçları da özetlediği bir çalışmasında, sanrılı depresyonu olan hastaların yüksek intihar riski taşıdığını vurgulamıştır. Güleç'in belirttiğine göre, buna karşılık genel olarak depresif bozukluklarda intihar riski %15'tir.

İntihar girişimleri, ölümle sonuçlanmış intiharlara göre sekiz kat daha fazladır. İntihar girişiminde bulunanların yaklaşık %1'i kendisini öldürmekte, kurtulanlar içinden %30'u bir sonraki intihar girişimiyle canına kıymaktadır.

Erkeklerde intihar sonucu ölüm daha yüksek olmasına karşın, intihar girişimlerinin yaklaşık %70'i depresif kadınlar tarafından gerçekleştirilmiştir. Buna karşılık erkeklerde intihar oranı kadınların yaklaşık iki katıdır.

Orta yaş krizinin intihar üzerinde önemli bir etkisi olduğu tesbit edilmiştir. Erkeklerde intihar 45 yaşından itibaren tepe noktaya erişir ve bu durum süreklilik kazanırken, kadınlarda sonuçlandırılmış intihar girişimleri 55 yaşın üstünde en yüksek noktaya erişmektedir.
Yaşlılarda intihar girişimi gençlere oranla daha seyrektir. Buna karşılık yaşlılar daha sık başarılı olurlar. Tüm intiharların üçte biri ise 15-24 yaş grubu tarafından gerçekleştirilmektedir.

Rakamlar depresyondaki hastalara çok dikkat etmek, hastalığı sürekli takibe almak gerektiğini göstermektedir. Uzmanlara göre bunun en iyi yolu, psikoterapiyle ilaç tedavisinin kombine bir biçimde birlikte uygulanmasıdır.

Depresyon, bireyin yaşam kalitesini de bozuyor. Depresyonlu hasta, yaşamı olduğu gibi görmek ve algılamak yerine, kötü bir ışıkta bir aynadan bakıyor yaşamın yansımasına, hayatı numarası uygun olmayan bir gözlükle bir sis perdesinin ardından görüyor, "Çözüm" gözlüğü değiştirmek."

Depresyon tanısı koyabilmek için...
Depresyon belirtileri, küçük sıkıntılar, mutsuzluklar gibi gündelik duygulanım dalgalanmalarından, gerçeği değerlendirme yeteneğinin bozulduğu psikotik tablolara kadar geniş bir yelpaze içinde ortaya çıkar. Ama tedavi gerektiren depresyon, gündelik sorunlara bağlı geçici huzursuzluklardan çok ötede ruhsal bir bozukluktur. Depresyonun belirtileri üç bölümde ele alınabilir.
· Ruhsal Belirtiler: Çaresizlik, isteksizlik, ilgisizlik, kendini lüzumsuz hissetme, özgüven kaybı, uyku bozukluğu, dikkat azalması, ölüm düşünceleri.
· Davranışsal Belirtiler: Hareketlerde gözle görülür bir yavaşlama, huzursuzluk, insan ilişkilerinde aşırı bağımlılık ya da uyumsuzluk, bağımlılık yapan maddelere karşı zayıflık, kendini ihmal etme, aşırı bakımsızlık, öfke nöbetleri, intihar girişimi.
· Fiziksel Belirtiler: Uyku bozuklukları, iştah değişimi, cinsel isteksizlik, kabızlık, tansiyon düşmesi, baş ağrıları.

Depresyonda Doğrularımız ve Yanlışlarımız

Depresyonda Doğrular ve Yanlışlar

Depresyonla ilgili yanlış bilgiler, hastaların günümüzde var olan tedavilerden yararlanmalarına engel oluyor. Dolayısıyla bu rahatsızlıkla ilgili mutlaka doğru bilgilenmek gerekiyor. Aşağıda, depresyonla ilgili doğru bilinen yanlışları ve gerçek açıklamaları bulabilirsiniz...

Yanlış: Gençler depresyona girmez.
Doğru: Her yaştan, her ırktan, her dinden ve ekonomik gruptan insan depresyona girebilir.

Yanlış: Depresyonda olduğunu düşünen gençlerin tek sorunu, zayıf olmak. Böyle bir durumda yapmaları gereken tek şey, kendilerine çeki düzen vermek. Başkaları onlar adına hiçbir şey yapamaz.
Doğru: Depresyon zayıflık değil, ciddi bir sağlık sorunu anlamına geliyor. İster genç, ister erişkin olsun, depresyonda olan insanların profesyonel tedaviye ihtiyaçları var. Bu konuda eğitim görmüş bir doktor, onlara gerekli ilaçlar vererek, hastalık belirtilerinin ortadan kalkmasını sağlar. Bu yolla, kendileri hakkında daha olumlu düşünmeyi, problemlerle başa çıkmayı ve ilişkilerini düzenlemeyi öğrenirler.

Yanlış: Depresyon hakkında konuşmak, problemin daha da artmasına yol açar.
Doğru: Duyguları hakkında konuşmak, arkadaşınızın profesyonel yardıma ihtiyacı olduğunu anlamasına yardımcı olabilir. Dostluğunuzu göstererek, eleştirmeden destek vererek, arkadaşınızı annesi, babası ya da bir öğretmeni gibi güvendiği bir erişkinle konuşmaya ikna edebilirsiniz. Eğer arkadaşınız yardım isteme konusunda çekingen kalıyorsa, ona deste olmak için bir uzmanla görüşebilirsiniz.

Yanlış: Arkadaşımın derdini büyüklere anlatmakla ona ihanet etmiş olurum. Eğer yardım istiyorsa, bunu kendisi söylemeli.
Doğru: Depresyonş, insanın enerjisini ve kendine güvenini aldığı için, insanın yardım istemesine de engel olabilir. Çoğu anne baba, ne depresyonun, ne de ölüm veya intihar duygularının ciddiyetini anlamayabilir. Bu anlamda yapılması gereken en önemli şey, bu konudaki endişelerinizi okuldaki rehber öğretmeniniz, sevdiğiniz bir başka öğretmen ya da kendi anne babanızla paylaşmaktır.

Bir Temel Yaşam Becerisi: Pozitif Düşünce Tutum

Bir Temel Yaşam Becerisi: Pozitif Düşünce

Tutum nedir? Tutum, davranışlarımıza yansıyan ve içten gelen bir duygudur. Tutumumuz, geleceğimizi belirleyen sihirli bir güçtür. Tutum, çoğunlukla vücut diliyle ve yüz ifadesiyle anlatıldığından bulaşıcı olabilir. Bazen gizlenebilir ve bizi görenler aldanabilir. Ama çoğunlukla üzerimizde uzun süre kalmaz. İçimizde olanlar çok geçmeden dışımızdakileri etkileyecektir. Tutum, olumlu ve gelişmeye açık olduğunda düşünce genişler ve gelişme başlar.

Tutumumuz pozitif ya da negatif olabilir. Pozitif düşünce zorluklara ve engellemelere rağmen genel olarak hayatta her şeyin iyi gideceğine dair güçlü bir beklentidir. Duygusal zeka açısından iyimser bir tutum, zorluklar karşısında kişileri kayıtsızlığa, umutsuzluğa ya da depresyona karşı koruyan bir tavırdır.


Baskın düşüncelerimize doğru çekiliriz.
Neyi düşünürsek, ona doğru hareket ederiz. İstemediğimiz bir şeyi bile düşünüyor olsak, o şeye doğru ilerleriz. Bunun nedeni, zihnimizin o düşüncelerden uzaklaşamaması, onlara doğru hareket etmesidir. Size “büyük kulaklı, mor benekli, pembe bir fil düşünmeyiniz” dersek, zihninizi ne doldurur? Bir fil.... Çünkü zihnimiz resimlerle çalışır. Kendimize ”kitabımı unutmak istemiyorum” dediğimiz zaman, zihnimizde bir unutma resmi belirir. “bunu istemiyorum”dememize karşın, zihnimiz yine de o resim üzerinde çalışır ve sonunda kitabımızı unuturuz. Kendimize “kitabımı almayı hatırlamak istiyorum”dediğimizde, zihnimizde kendimizi hatırlarken resmederiz ve kitabımızı daha kolay hatırlarız.
Zihnimiz bir mıknatıstır. Her zaman istediğiniz şeyleri düşünün. İstediğimiz şeyleri düşünmeye devam edersek ona doğru hareket ederiz.

Düşüncelerimiz yaşama nasıl yaklaştığımızı belirler.
Bir büyükanne ve büyükbaba torunlarını ziyarete giderler. Büyükbaba her öğleden sonra uyur. Bir gün çocuklar şaka yapmak için onun bıyıklarına yumuşak ve ağır kokulu bir peynir olan Limburger peyniri sürerler. Büyükbaba kısa sürede bir koku alarak uyanır. “Bu oda niye kokuyor?” diye hiddetle söylenir. Kalkar kalkmaz mutfağa gider. Çok geçmeden mutfağın da koktuğuna karar verir ve böylece temiz hava almak için dışarıya yönelir. Dışarı çıktığında da onu bir süpriz bekler. Açık hava da onu ferahlatmaz ve büyükbaba herkese ilan eder: “Tüm dünya kokuyor!”
Bu durum yaşam için de ne kadar doğrudur? Tutumlarımızda “Limburger peyniri” taşıdığımızda tüm dünya kötü kokar.


Ne göreceğimizi biz seçeriz.
Mutlu olmak için iyi şeyler görmek gerekir. Camdan dışarıyı seyreden iki insandan biri güzel manzarayı görürken diğeri kirli pencereyi görür.
Ne kadar mutlu olduğumuzu belirleyen hayatta başımıza gelenlerden çok , başımıza gelenlere nasıl tepki verdiğimizdir.

Tutumumuz insanlarla ilişkilerimizi belirler.
Hepimizin hayatında çok neşeli, keyifli, hoş sohbet diye nitelendirdiğimiz insanlar vardır. Bu insanlarla beraber olduğumuzda neler hissederiz? Bir de çok karamsar, eleştiren, problem yaratan insanlarla beraber olduğumuzda neler hissettiğimizi bir düşünelim. Hayatımızda hangi tür insanlarla beraber olmak isteriz? Siz bunlardan hangisine benziyorsunuz? Pazartesi sabahı işinize gittiniz. Hangi tip insanla karşılaşmak size fayda sağlar.
Bir hafta boyunca karşılaştığınız herkese, istisnasız olarak, yeryüzündeki en başarılı kişiymiş gibi davranın. Onların da size aynı şekilde davranmaya başladıklarını göreceksiniz. İnsanlara olumlu mesajlar verdikçe karşılığında o insanda olumlu değişiklikler olacak ve bize karşı olumlu davranacaktır.


Çoğu kez başarı ve başarısızlık arasındaki tek fark tutumumuzdur.
Tarihte büyük başarılar, alanlarında diğerlerinden yalnızca biraz daha üstün olan insanlarca gerçekleştirilmiştir. Küçük farklılıklar bazen büyük farklar yaratır. Küçük farklılıklar tutumdur. Büyük fark ise onun olumlu ya da olumsuz olduğudur.
Modern eğitim, çocukların tutumlarından çok yeteneklerini ön plana almaktadır.IQ’ ları yüksek, ama performansları düşük çocuklar olduğu gibi , IQ’ları düşük olup da performansı yüksek olan çocuklar da vardır.Çocuklarımızın çok akıllı ve üstün tutumlara sahip olmasını isteriz. İkisinden birini seçmeniz gerekseydi hangisini seçerdiniz?
Çok arzuladığınız bir şeyi düşünün Bunu başarmak için hangi tutuma gereksiniminiz olacak?

Bir işin başlangıcındaki tutumumuz, işin sonucunu diğer her şeyden daha fazla etkileyecektir.
Antrenörler takımları zorlu bir rakiple karşılaşmadan önce doğru bir tutum oluşturmaya çalışırlar. O takımı yenebileceklerine inandırırlar. Çünkü başlangıçtaki olumlu tutum sonraki başarıyı getirir. Sizce Atatürk Kurtuluş Savaşı’nda pozitif düşünmese ve Türk halkının da olumlu tutum geliştirmesini sağlamasaydı böyle büyük bir mucizeyi gerçekleştirebilir miydi?
Çoğu kez geleceğin koşullarını yepyeni birer fırsat olarak değil de yaşamın günbatımı olarak görme hatasına düşeriz.

Bir adaya ayakkabı satmak için gönderilen iki satıcının öyküsünü çoğumuz biliriz. İlk satıcı adaya varıp da kimsenin ayakkabı giymediğini görünce donakalır. Hemen Chcago’ daki merkez büroya telgraf çeker: “Yarın eve dönüyorum. Burada kimse ayakkabı giymiyor.”
İkinci satıcı aynı gerçek karşısında heyecanlanır. Hemen Chcago’ daki merkez büroya telgraf çeker: “Lütfen bana 10.000 ayakkabı gönderin. Buradaki herkesin ayakkabıya ihtiyacı var.”
Unutmayın “İyi başlayan her şey iyidir.”


Tutumumuz sorunlarımızı nimetlere dönüştürebilir.
Bir engelle bir fırsat arasındaki fark nedir? Elbetteki takındığımız tutum ve bakış açımızdır. Olumlu düşünceye sahip bir kişi güç bir durumla karşılaştığında bu durumdan en iyi şekilde yararlanır. Yaşam bir bileği taşına benzer. Sizi ezecek mi, parlatacak mı, bu sizin yapınıza bağlıdır.

Napolyon’un okul arkadaşları onun alçakgönüllü doğası ve yoksulluğu yüzünden alay ettiklerinde o, kendini tümden kitaplarına adadı. Derslerde arkadaşlarını geçti ve onların saygısını kazandı. Çok geçmeden sınıfın en akıllısı kabul edildi.

Büyük liderler kriz zamanlarında doğarlar. Başarılı insanların hayat hikayelerinde onları zorlayan korkunç sorunları defalarca görürüz. Yanıtları bulurlar ve kendi içlerinde büyük bir gücün varlığını keşfederler.

Mükemmel bir tutum diye bir şey yoktur. Tutumlarımızın, yaşamımızdaki her değişiklikle birlikte sürekli düzenlenmesi gerekir. Missourili çiftçinin katırının tutumu buna iyi bir örnektir. Katır bir gün boş bir çukura düşer. Katırına düşkün olan çiftçi, onu kuyudan çıkartmak için aklına gelen her şeyi dener. Sonunda hayvanı kurtarmanın olanaksız olduğuna karar veren çiftçi, katırı çukura gömmeye başlar. Çiftçi kuyuyu bir kamyon dolusu toprakla doldurunca, her taraf toz içinde kalır ve katır bağırmaya başlar. Bu arada çukurun içine dolan toprağın üstüne basarak yükselir.Birkaç kamyon topraktan sonra, zafer kazanmış gibi en tepeye çıkar ve yürür gider.

Depresyon Nedenleri, Sonuçları

Depresyon

Depresyon, can sıkıntısı, huzursuzluk, hayatın günlük akışındaki iniş çıkışlardan farklı bir rahatsızlık. Bunalmışlık duygusu, diğer belirtilerle birlikte birkaç haftadan uzun sürüyorsa, depresyon sözkonusu olabiliyor. Depresyon kişiyi etkisi altına alan ciddi bir sağlık sorun sayılıyor. Bu rahatsızlık, duyguların yanısıra davranış biçimi, vücut sağlığını, dış görünüşü, okuldaki başarıyı, ve günlük hayatın gerektirdiği seçimler ve baskılarla başa çıkabilme yeteneğini etkiliyor.

Sebepleri neler?
Depresyona sebep olan faktörlerin tamamı henüz bilinmiyor. Ancak çeşitli biyolojik ve duygusal faktörlerin bir insanda depresif bir bozukluk gelişmesine neden olduğu biliniyor. Son on yılda yapılan araştırmalar, kalıtımın depresyonda rolü olduğunu gösteriyor. Kimi ailelerde depresyon daha yaygın olabiliyor. Yaşanan çeşitli kötü deneyimler ve hayat olaylarının yanı sıra, stresle başa çıkmadaki zorluk, kendine değer vermemek ve kötümserlik gibi bazı kişilik özelliklerinin de depresyona eğilimi arttırdığı biliniyor.

Ne kadar yaygın?
Depresyon, sanıldığından çok daha sık karşılaşılan bir hastalık. Her dört kadından biri ve her sekiz erkekten biri hayatında en az bir kez depresyon geçiriyor. Her yıl 13 –19 yaş arasındaki gençlerin ortalama yüzde 3 - 5'i depresyonla karşı karşıya kalıyor.

Nelere yol açıyor?
Depresyon son derece ciddi olabiliyor. Okulda başarısızlığa, okuldan kaçmaya, alkol ve uyuşturucu bağımlılığına, evden kaçmaya, çaresizlik ve ümitsizlik duygularına neden oluyor. Son 25 yıl içinde gençlerde ve genç yetişkinlerde intihar vakalarının ciddi oranda arttığı görülüyor. İntihar eğilimi çoğu zaman depresyona bağlı gelişiyor.

Her depresif bozukluk aynı mı yaşanıyor?
Depresyonun çeşitli tipleri var. Bazı insanlar hayatında sadece bir kez depresyonla boğuşuyor. Ancak birçok insanda depresyon birden fazla tekrarlayabiliyor. Bazı depresyon vakaları ortada görülür bir sebep olmadan başlıyor. Fakat bazıları hayatta karşılaşılan olaylarla ve stresle bağlantılı olarak gelişiyor. Depresyondaki kişiler bazen yataktan kalkmak ya da giyinmek gibi sıradan gündelik işlevleri bile yerine getiremez oluyor. Bazılarıysa, manik değresif denen ve ruh halinin karamsar derinlikleri ve coşkulu aktivite yoğunluğu arasında gidip gelebiliyor.

Tedavi edilebiliyor mu?
Depresyon tedavi edilebiliyor. En ağır şekilleri de dahil olmak üzere, depresyon vakalarının yüzde 80 - 90’ı yardım görerek iyileşebiliyor. Depresyon belirtileri psikoterapi ve ilaç tedavisi birlikte uygulanarak iyileştirilebiliyor. Depresyon tedavisindeki en önemli ve çoğu zaman da en zor adım yardım isteyebilmek.

Neden yardıma başvurulmuyor?
İnsanlar çoğu zaman depresyonda olduklarını bilmedikleri için yardım istemiyorlar. Bu da tedavilerini geciktiriyor. Gençlerin de erişkinlerin de bu konudaki sorunu aynı oluyor. Depresyon belirtilerini kendilerinde veya çevrelerinde görseler bile tanıyamıyorlar.

21 Eylül 2008 Pazar

Özgüveni Sağlamak için 10 Adım

Kendine güven, durdurulamaz gibi hissetmek ve düşündüğünüz şeyleri yapmaktan korkmak arasındaki farktır. Sizin kendi sezgileriniz, diğerlerinin sizin hakkınızdaki sezgilerinin büyük etkisi altındadır. Sezgi gerçekliktir, kendinize ne kadar güveniniz varsa, başarma şansınız daha yüksektir.

Buna rağmen kendinize olan güveniniz çoğu zaman sizin kontrolünüz dışındadır, buna rağmen siz bilinçli olarak kendinize olan güveninizi geliştirebilirsiniz. Bu yazıda kendi potansiyelinizin farkına varmanız için size 10 strateji sunacağım.

1. İyi Giyinin

Her ne kadar giysiler sizi değiştiremese de, sizin kendinizi daha iyi hissetmenizi sağlayabilir. Kimse sizin kendiniz kadar dış görünüşünüzden etkilenmez. Eğer siz iyi görünmüyorsanız, bu sizin kendinize verdiğiniz değeri yansıtır ve insanlarla olan ilişkilerinize yansır. Bunu kendi avantajınıza çevirin ve görünüşüze önem verin. Çoğu zaman düzenli olarak banyo yapmak, traş olmak, temiz giysiler giymek ve trendi takip etmek yararlı olacaktır.

Bu demek değildir ki paranızı giysilere yatırın. Bu konuda takip edilecek en iyi kural “iki kat fazla harcayın, yarısı kadar alın”. Birsürü ucuz giysi alacağınıza, bunların yarısı kadar seçkin, yüksek kalitede giysi alın. Daha az almak ayrıca evde bunları daha iyi organize etmenize olanak sağlar.

2. Daha Hızlı Yürüyün

Bir insanın kendi hakkında nasıl hissettiğini söylemek için en kolay yol nasıl yürüdüğüne bakmaktır. Yavaş mı? Yorgun? Acı mı veriyor? Yoksa enerjik ve bir amacı varmış gibi mi? Kendine güvenen insanlar daha hızlı yürürler. Onların gidecek yerleri, görecek insanları ve yapılacak önemli işleri vardır. Sizin aceleniz olmasa bile, yürüyüşünüzü biraz hızlandırarak kendinize olan güveninizi arttırabilirsiniz. %25 daha hızlı yürümek sizin daha önemli görünmenizi ve hissetmenizi sağlar.

3. İyi Bir Duruş

Benzer olarak, bir insanın duruşu bize bir hikaye anlatabilir. Düşük omuzlar, uyuşuk hareketler bize o insanın kendine güveni hakkında bilgi verir. Onlar yaptıkları işlerde hevesli değillerdir ve kendileri önemli olarak görmezler. Her zaman daha iyi bir duruşla kendinizi daha iyi hissedebilirsiniz. Ayağa hızlıca kalkın, kafanızı yukarı kaldırın ve göz teması yapın. Diğerleri üzerinde pozitif bir etki yaratacak ve kendinizi daha canlı, güçlü hissedeceksiniz.

4. Kişisel Reklam

Kendinizi güvende hissetmenizi sağlayacak en güzel şey güzel bir konuşma dinlemektir. Ne yazık ki, bu tür konuşmaları iyi bir konuşmacıdan dinlemek pek nadir karşımıza çıkar. Kendinize 30-60 saniyelik, kişisel hedeflerinizi ve becerilerinizi anlatan bir konuşma hazırlayın. Ne zaman kendinize güven pompalamak isterseniz, bu konuşmayı aynanın önünde yüksek sesle veya kendi içinizden söylerek yapabilirsiniz.

5. Minnettar Olmak

Ne istediğinize çok odaklanırsanız, beyin bunu neden elde edemediğinizle ilgili sebepleri sorar. Bu sizi zayıflıklıkarınızla başbaşa bırakır. Bundan kaçınmak için yapılabilecek en iyi şey elinizdekilere şükretmektir. Her gün sahip olduğunuz onca şey için ne kadar minnet duygusu beslediğinizi düşünmek için kısa bir zaman ayırın. Eski çalışmalarınızı, ilişkilerinizi, eşsiz özelliklerinizi düşünün ve kendinizi etkileyin. Bunun başarıya giden adımda ne kadar işinize yarayacağını göreceksiniz.

6. İnsanlara İltifat Edin

Biz kendi hakkımızda negatif düşündüğümüzde, bunu genellikler diğerleri üzerine atmaya çalışır, diğerlerini aşşağılar veya kızarız. Bu negatif enerji çemberini kırmak için, diğer insanlara iltifat etmeye başlamalısınız. Elinizden geldiğince olumsuz eleştrilerden kaçınıp, övgü dolu sözler söylemek için efor sarfedin. Diğerlerinin en iyi özelliklerini ortaya çıkarmaya çalışırken, kendinizdeki en iyi özellikleride görmeye başlayacaksınız.

7. Ön Sırada Oturun

Okulda, ofiste toplu oturulan her yerde, tüm dünyada insanlar her zaman arka köşelere gitmeye meyillidir. Bir çok insan arkaya geçer, çünkü fark edilmekten korkarlar. Bu kendine güven duygusunun gelişmemiş olmasından kaynaklanır. Önde oturmaya karar vererek bu güvensizlik duygusunu yenebilirsiniz. Ayrıca önemli insanlarla konuşurken önde oturarak çok daha görünür olmak hoşunuza gidecektir.

8. Konuşun

Grup tartışmalarda bir çok insan asla konuşmaz, çünkü insanların saçma bir şey söyledikten sonra kendilerini yargılayacaklarından korkarlar. Bu korku mantıklı değildir. Genel olarak, insanlar bizim tahmin ettiğimizden çok daha hoşgörülüdür (Bknz. 60 Saniyede Nasıl Akıllıca Karar Verebilirim). Gerçekte bir çok insan bu tür korkularla uğraşır. En azından her tartışmada bir kere konuşmaya çalışmak, sizi daha iyi bir konuşmacı yapar, kendi düşünceleriniz hakkında daha kararlı olursunuz ve arkadaşlarınız tarafından el üstünde tutulursunuz.

9. Egzersiz Yapın

Aynen dış görünüşünüze verdiğiniz önem gibi, fiziksel durumunuzda kendinize olan güveninizi belirleyen en önemli faktörlerden biridir. Eğer vücudunuz istemediğiniz kadar kötü bir şekil almışsa, kendinizi daha güvensiz, daha isteksiz ve daha az enerjili hissedersiniz. Egzersiz yaparak fiziksel görünümünüzü geliştirebilir, enerjinizi arttırabilir ve pozitif olarak bir işi başarma duygusuyla rahatlayabilirsiniz (Bknz. Tüm Gün Enerjik Olmanızı Sağlayacak 3 Adım). Egzersizleri düzenli olarak yapmak sadece sizin daha iyi hissetmenizi sağlamayacak, ayrıca size gün boyu sürece pozitif bir momentum kazandıracaktır.

10. İnsanlara Faydalı Olun

Çoğu zaman kendi arzularımıza kapılıp gideriz. Kendimize çok odaklanırken, çevredekilere gerekenden çok daha az ilgi gösteririz. Eğer kendiniz hakkında endişelenmeyi bırakıp, dünyaya daha fazla katkı yapmak için çalışırsanız, kendi endişeleriniz size çok daha küçük görünecektir. Bu sizin kendinize olan güveninizi tazeleyecek ve maksimum verimliliğe ulaşmanızı sağlayacaktır. Diğerlerine fayda sağladıkça aldığınız ödüller ve teşvikler artacaktır

20 Eylül 2008 Cumartesi

Ergenlikte Ahlak Gelişimi Ve Davranış

AHLAK GELİŞİMİ VE AHLAKİ DAVRANIŞ

Ergenlikte işlev gören iki etmen, ahlak gelişiminde önemli değişikliklere katkıda bulunur. Bunlardan birincisi bilişsel gelişimde soyut işlemlerin başlamasıdır. İkincisi ise yeni bir kimliğin ve benlik duygusunun oluşmasıdır.

Soyut işlemlerin bilişsel evresi, bireyin geleneksel ahlak düzeyinin ötesine geçmesi için önkoşuldur. Bireyin ilkeli ahlak konumuna gelmesi, diğer bir anlatımla yasa altında eşit adalet,en iyiyi bütün insanlara sunmak, toplumsal sözleşmeler veya insan yaşamının değeri gibi kavramları ele alması için bireyin soyut kavramlarla düşünebilmesi, somut durumları ele almanın ötesine geçebilmesi ve varsayımlı problemler ortaya atabilmesi gerekir.

Soyut işlem düşüncesinin başlaması ve ergenlikteki benlik arayışı, bu gelişimi kolaylaştıran ardışık bir değişim ve çatışma dönemiyle sonuçlanır. Ergen, sadece kendi hakkında değil,fakat dünya ve insanlık hakkında yanıtlar arayıp bunları netleştirmeye çalışır. Benliğin bütünleşmesi ve bireyin (ben) kim olduğunun açıkça farkına varması söz konusudur. Bu farkına varış kimlik haline gelir. Bu ego olarak da adlandırılabilir.

19 Eylül 2008 Cuma

Ergenlikte Meslek Gelişimi

MESLEK GELİŞİMİ

Kişinin kendi ilgi ve yeteneklerini gerçekçi bir gözle görmesi, bunlara uygun meslekleri tanıması ve bu doğrultuda seçimini yapması, ileride meslekteki başarılarını ve uyumunu olumlu yönde etkilemektedir.

Ana babaların, çocuklarının ilgi ve yetenekleri doğrultusunda yönlendirmeleri, ulaşılabilir hedefler belirlemelerine yardımcı olmaları beklenir.

Meslek gelişimi, yaşamda ergenlik döneminin önemli bir boyutunu oluşturur. Çalışma dünyası içindeki başarı ve doyum için büyük önem taşıyan meslek araştırması, karar verme ve hazırlık yıllarını kapsar. “Meslek” yalnızca yaşamın dayanak noktası gibi değerlendirilmemekte, giderek bir gelişimsel olgu olarak kabul görmektedir.

Artık, mesleki seçimi lise yıllarının sonunda, yaşam boyunca yalnızca bir kez gerçekleşen bir olay olarak değerlendirilmemektedir. Meslek seçimi daha çok, çocukluğun sonlarından yetişkinliğin başlarına kadar uzanan, en azından on yıllık bir olgunlaşma sürecidir.

Meslekler hakkında bilgi vermenin amaçları şunlardır:

1- İlgi duyduğu ve yönelmeyi düşündüğü mesleğin, kendisince bilinmeyen yönleri hakkında ayrıntılı bilgi vermek.

2- Öğrenciye, varlığından haberdar olmadığı ya da hakkında yanlış ve eksik bilgi sahibi olduğu meslekleri tanıtmak ve böylece onun görüş alanını genişletip daha zengin bir seçenek grubu arasından uygun seçimi yapmasına yardımcı olmak.

3- Topluma yararlı ve kişinin kendini gerçekleştirmesine olanak veren her mesleğin saygıya değer olduğu görüşüne erişmesine yardımcı olmak.

Her insan belki okul öncesi yıllardan itibaren ileride ne olacağını düşünür ve geleceği hakkında bazı planlar kurar. Başlangıçta tamamen duygusal ve hayali olan meslek seçimi yaş ilerledikçe daha gerçekçi temellere dayandırılmaya başlar.

Öğrencilerin ilgi ve yeteneklerini, toplumun insan gücü ihtiyacını dikkate almaksızın yaptığı seçmeler, hem kendilerini ve yakınlarını hayal kırıklığına uğratmakta hem de toplumun kalkınması bakımından ihtiyaç duyulan insan gücünün israfına yol açmaktadır.

Meslekler hakkında doğru ve ayrıntılı bilgi sahibi olması bir gencin, meslek seçimi kararını şu yönlerden etkileyebilir:

1- Meslek seçimi kişinin o alanda, ileride iş bulma olasılığını etkiler.

2- Bir meslek seçimi kişinin başarı ve başarısızlıklarını belirler.

3- Bir meslek seçimi kişinin işinden hoşlanıp hoşlanmayacağını etkiler.

4- Meslek seçimi hayatın diğer yönlerini de etkiler. Nerede yaşanacağını, evliliği, değer, tutum, davranışları,hayat görüşünü, kişilik özelliklerini etkiler.

5 Meslek seçimi demokratik bir toplumun insan gücünü nasıl kullanacağını etkile

18 Eylül 2008 Perşembe

Ergenlikte Anne-Babanın Dikkat Etmeleri Gereken Başlıca Noktalar

ANNE-BABANIN DİKKAT ETMELERİ GEREKEN BAŞLICA NOKTALAR:

1. Öncelikle çocuklarını tanımalı, onları ilgi ve yetenekleri doğrultusunda yönlendirmelidirler. Anne babalar, kendi tutku ve arzularına göre değerlendirme yapmamalıdırlar.

2. Çocuklarındaki güven duygusunu pekiştirmek üzere ortam hazırlamalı, yetenek ve kapasitesini aşmamalıdır.

3. En önemli besinin sevgi ve sevecenlik olduğunu unutmamalı, ancak aşırıya kaçmamalıdırlar.

4. Yaşayarak öğrenmeye ağırlık verilmelidir.

5. Çocukların kendi kendilerini yönetmelerini yaş küçüklüğü vb. nedenlerle engellememelidirler.

6. Anne ve babalar gelişimin normal yüzlerini, zorlu dönemlerini bilmeli, davranışlarını ona göre düzenlemelidirler.

7. Her çocuğun kendine özgü niteliklerle donanmış, ayrı bir birey olduğunu düşünerek, diğer çocuklarla ve kardeşleriyle kıyaslamamalıdırlar.

8. Aile ve toplumca geçerli olan bazı kurallara uyma zorunluluğu çocuğa hatırlatılmalı, uymadığı taktirde davranışları insanlar arası ilişkileri anlatacak türdeki yöntemlerle cezalandırılmalıdır. Kişiliğine değil davranışına yönelik olmalıdır.

9. Anne ve babalar özellikle disiplin konusunda görüş birliğinde olmaya, çocuğun yanında tartışmamaya çalışmalıdırlar.

10. Çocuğunuza hep çocuk gibi davranırsanız o da hep çocuk gibi kalır. Büyümenin ve gelişmenin hazzını ailece paylaşmaya çalışın.

17 Eylül 2008 Çarşamba

Ergenlik Çağındaki Gençlerin Eğitimindeki Alınacak Önlemler

Ergenlik Çağındaki Gençlerin Eğitimindeki Alınacak Önlemler

1. Ergenlik çağında bulunan çocuk yada genç, kendi kişilik özelliklerine karşı çok duyarlıdır. Bu nedenle, bunlara karşı kırıcı eleştiri, alay, korkutma, başkaları yanında küçük düşürme, aleyhte kıyaslama ve hakaret gibi davranışlarda bulunmak hiçbir zaman doğru değildir.

2. Ergenlik çağındaki kimseler için, çok kural yerine, az kural ortaya konmalı ve yapılan yanılgıları da çok büyütmemelidir. En küçük bir olumsuz davranışı sanki büyük bir suç işlemiş gibi karşılamaktan çekinmelidir.

3. Eğitimcinin genç ile olan ilişkilerinde, ne aşırı bir içtenlik, ne de aşırı bir resmiyet bulunmalıdır. Bu dönemdeki kişinin, yalnızca anlayışlı bir gereksinimi vardır.

4. Ders dışı etkinliklere önem vermelidir. Ders dışı etkinlikler, çocuğun boş zamanını en yararlı bir biçimde doldurmasına ve ruhsal sağlığının da düzelmesine olanak sağlayacaktır.

5. Bu çağdaki gençler, kendi haklarına karşı çok duyarlıdırlar. Bunun için, derslerde verilen notlarda ve yarışmalarda hakseverlik ilkesinden ayrılmamalıdır.

6. Bu yaştaki gençler, kendi “onur” duygularına karşı çok duyarlıdırlar. Bunun için, onları boş yere suçlamaktan özenle kaçınılmalıdır.

7. Bu dönemde özellikle, “aşağılık duygusu” içinde bulunan çocukların belli alanlarda başarı göstermelerini sağlamak üzere, onları, ilgi duydukları ve başarılı oldukları alanlara teşvik etmelidir.

8. Okuldaki sınavlarda, sınav sonuçlarına gereğinden fazla önem verilmemelidir. Özellikle çocuk yada gençte, bir “sınav korkusu” geliştirilmemelidir.

Utangaçlık

Her insan utangaçlığı tanımadan dünyaya “merhaba“ der. Ancak büyürken insanların yüzüne bakamayan, iş hayatında da utangaç olduğu için verimli çalışamayan kişilere rastlarız. İş yaşamında bazı kişiler yüzlerinden, ellerinden, bedenlerinden “ben utangacım” mesajını verir. Bazıları ise bunu yansıtmaz, son derece soğukkanlı görünür.

Onların utangaç olduklarını anlayabilmek için onları ya çok iyi tanımak ya da kendilerinin itiraf etmesini beklemekten başka bir şey yoktur.

Bir diğer grup ise nerede, ne zaman, ne yapacakları belli olmayanlardır. Örneğin, bir arkadaş toplantısında sakin sakin otururken birden umulmadık bir davranışta bulunurlar. Şiir okur, şarkı söyler, dans eder ve sonra da hiçbir şeyi kendi yapmamış gibi sakince yerine otururlar. Kendileri de yaptığına şaşırır bazen. Utangaçlık düzeltilmesi gereken ruhsal bir engel. Bunun için profesyonel desteğe ihtiyaç var. Aşağıdaki maddeler belki size yardımcı olabilir...

a. Hayatınızı dilediğini gibi yaşamanıza engel koyan bu durumu aşmaya karar verin. Utangaç olduğunuza karar vermiş ve savaşa girmeye hazır olmak işinizi kolaylaştırır.

b. Karar aldığınız gün zihninizle fazla konuşmaya, çevreden etkilenmemeye özen göstermelisiniz. Çevrenizdekiler sizi utangaç olarak algılamayıp, “Boşver, nereden çıkardın?“ diyebilir.

c. Ne zaman kendinizi utangaç hissediyorsunuz? Utangaçlığınızı kimler etkiliyor? Hangi davranışlar bende bu duyguyu ortaya çıkarıyor? Bu ve buna benzer sorular karşısında durumunuzu değerlendirin.

d. Son olarak geçmişte, hangi dönemlerde hangi davranış ve koşullarda utangaçlık hissi yaşadınız? Zihin çekmecelerinizden bunları çıkartın, analiz edin. Gruplayın, olaylarla konular arasında bağlar kurun. Anlamsız kelimeleri analiz edin. Size anlamsız gelen, ancak o anda size anlam ifade eden olayı hatırlamaya çalışın.


Psikolog Dr. Işın AKI

Kır Artık Zincilerini Bitsin Artık Çekingenlik

Girişkenlik ve çekingenlik

günümüzün sıkça kullanılan kavramlarıdır.

Girişken olmak kendini ve haklarını başkalarının

haklarına zarar vermeden korumak ve kendini ifade edebilmektir,

bunun tersi olan durum ise çekingenlik olarak adlandırılmaktadır.

Zaman zaman girişkenlik ve saldırganlık mefhumları birbirleriyle karıştırılmaktadır.

Girişken olmak saldırgan olmak demek değildir, saldırgan olmak kendi haklarını korurken başkalarının haklarını zayi etmektir.

Saldırgan kişilik özelliklerine sahip insanlar başka insanlar tarafından asla istenmezler; çekingen insanlar da gereksinim ve isteklerini doğru ifade edemezler.

İnsanların çekingen olmalarının nedeni özgüvenlerini yitirmeleridir, bu gibi duygular genellikle evde, okulda veya işte yaşadığımız kimi olumsuz yaşam deneyimlerinden sonra ortaya çıkar.

Örneğin, siz büyüme aşamasındayken, ebeveynleriniz size sağlıklı bir çevre sağlayamamış olabilir, sizinle iyi iletişim kuramamışlardır.
Size karşı çok eleştirici,
talepkar veya aşırı koruyucu olabilirler.
Bu ve bunun gibi nedenler sonucu, kendiniz hakkında olumsuz düşünmeye başlarsınız.

Ben yapabilir miyim, yapamaz mıyım, yapmasam da olur düşüncesiyle bocalayıp duran kimse,
ailenin baskıcı tutumundan da etkilendiği için kendini yetersiz görerek, başarısızlığa sürüklenecektir.

Kendisini başarısız gören insan ise; okulda arkadaşlarına, iş ortamında da meslektaşlarına küçük düşme kaygısıyla karşı karşıya kalarak korku,
ümitsizlik ve güvensizlik yaşayacaktır.

Bunun içinde ne saldırgan olmalı ve ne de çekingen;
kendimiz ve yeteneklerimiz hakkında olumlu ve gerçekçi bir anlayışa sahip olmamız gerekir.

Kendinden şüphe duymak,
pasiflik,
boyun eğme,
yalnızlık,
eleştirilere karşı hassas olma,
güvensizlik,
depresyon,
aşağılık duygusu
ve sevilmediğini hissetme
gibi kavramları ise kendimizden uzaklaştırmalıyız.

Ancak bu şekilde kendimizi doğru ifade edebileceğiz, kendi istek ve ihtiyaçlarımızdan ödün vermeden başka insanları dinleyip, anlayabileceğiz.

Öyleyse, ilk başta şunun çok iyi farkına varmamız gerekir; her insan gibi bizimde başarısızlıklarımız olacaktır.

Bağımsız olma, kendini ifade edebilme, karar verebilme,
bezende kaybetme ve bazen de anlayamama yahut bilmiyorum diyebilme hakkımız bulunmaktadır.

Bunun bilincinde olmalıyız, bu tür şeyler her insanın başına gelen, genel yaşam kurallarıdır.

Birde, kendimize kapasitelerimiz ve yeteneklerimiz doğrultusunda gerçekçi hedefler belirlemeliyiz.

Mutlaka her şeyi başaracağız diye bir kaide bulunmamaktadır,
her insanın
güçlü veya
zayıf
olduğu yönleri vardır ve kimse her işin üstesinden gelemez.

Başara bildiklerinizi görerek kendinizle gurur duyun,
fikirlerinizi savunun!!,
başkalarının haklarını ihlal etmeden,
kendi duygularınızı, düşüncelerinizi, inançlarınızı,
ihtiyaçlarınızı, dürüst ve
net bir şekilde ifade etmeyi öğrenin. !!!

Haklarınıza sahip çıkmayı öğrenin ve sizin için makul olmayan isteklere "hayır" deyin.
Kötü veya üzücü bir şey olduğunda, olumsuz düşüncelerinizin farkına varın.

Tamamen duygularınızla hareket etmek yerine, içinde bulunduğunuz durum hakkında mantıklı olarak düşünün.

Böylece hayatın daha yaşanılır olduğunu görerek,
kendinizi çok daha iyi hissedeceksiniz..

16 Eylül 2008 Salı

Ergenin Ailesiyle iliskileri

ERGENİN AİLESİYLE İLİŞKİLERİ

· Ergen için tehlikeli bir durum:Anne baba arasındaki anlaşmazlık

· Çok az anne baba, ergen çocuklarında geleceğin yetişkin haklarını görebilmektedir.

· Anne babanın ergen çocukları hakkındaki yargıları genellikle katı, önyargılı ve haksızdır; çünkü çocuklarını anlamazlar.

· Gelecekteki terk etmeyi haber verdiği için anne babaların çocuktaki her türlü değişimi, gemlemeleri olgunlaşmada bir gecikmeye yol açar.

· Ergeni sistemli kötüleme, aşağılık kompleksi, ya da düşsel karmaşaları doğurabilir.

GENÇLERLE BARIŞ İÇİNDE YAŞANABİLİR Mİ?

Gençlerle barış içinde yaşanabilir, bu zorunluluktan doğan bir çatışmanın çözümü için de gereklidir. Gençlik çatışmalarının sürüp gitmesi, gençlerle yetişkinler arasında kapatılmaz gibi görünen bir uçurumun varlığı, insanı karamsarlığa itiyor. Ancak gençleri anlamak ve onlarla dayanışma yapmak zorundayız. Her şeyden önce, gençlik çağının fırtınalı ve çetin bir dönem olduğunu göz önünde tutmakta yarar vardır.

Kuşaklar arası çatışma yalnız kaçınılmaz değil, sağlıklıdır da. Bilimde, sanatta, yazında ve toplumsal alanda bir çok devrim ve yenilik eskiyi yadsımakla başlamış ve gerçekleşmiştir. Bunu da çoğunlukla genç kuşaklar başarmıştır. Kuşkusuz gençlerin yenilik tutkusu ve ilerici görüşleriyle eski kuşakların deneyiminin birleşmesinde ancak toplum kazanır.

Gençlerle anne baba arsında ortaya çıkan ve kuşak çatışmasına yol açan durumlar:

1. Biçimsel olarak kuşak çatışması yaratan durumlar, olaylar:

· Eve dönüş ve yemek saati

· Çalışma, eğlenme ,gezme saati

· Giyinme ve süslenme biçimi

· Sözlü ve sözsüz iletişim biçimi

· Müzik dinlerken yada iş yaparken gürültü çıkarmak

· Arkadaş seçimi, arkadaş ilişkisi

· Kız-erkek arkadaşlığı

· Büyüklere karşı saygı

· Ekonomik olarak (para sorunu)

2. İçerik olarak kuşak çatışması gereken durumlar, olaylar:

· Özdeşleşme, özerklik, sorumluluk süreçlerinden kaynaklanan düşünceler

· Hal ve görev kavramı

· Gelenek, görenek, din anlayışı ve yorumu

· Geçerli değer yargıları

· Meslek seçimi

· Başarılı ve saygın insanın tanımı

· Müzik türü, dergi, günlük gazete, kitap seçimi

· Dinlerken radyo, izlenen televizyon, seçilen video kasetlerinin türü ve konusuna ilişkin görüşler

· Dünya görüşü, yaşam felsefesi

· Toplumun, ülkenin, insanın geleceğine ilişkin görüşler

Kuşak çatışmasının olumsuz ve sağlıksız boyutlara kadar erişmesini önlemek, bir yerde sağlıklı ve iyi bir iletişim yoluyla gerçekleşir. Bu iletişimin sağlıklı olması da, öncelikle yetişkin kuşağın yerine getirmesi gereken ödevler dahilinde gerçekleşecektir;

· Yetişkin kuşak önce genci bir insan olarak kabul etmeli, ona sevgi ve saygı gösterdiğinizi belirtmek gerekir.

· Gençlik çağına özgü biyolojik, ruhsal ve toplumsal değişme ve gelişmeleri, bunların gencin davranışına ne biçimde yansıdığını bilip tanımak, gençlik çağının fırtınalı ve zor olduğunu göz önünde bulundurarak durumu değerlendirmek gerekir.

· Gencin duygulanım değişiklikleri ve düşlemlerden kaynaklanan davranışları karşısında serin kanlı olmak ve kırıcı, sert, yıkıcı davranışlarda bulunmamak gerekir.

· Genci denetlemek, engellemek yada ödün, ödül vermek için tutarlı davranmak gerekir. Bazen ödüle değer bulduğumuz bir davranışı başka bir zaman kötüleyip, eleştirip, yermekten kaçınmak gerekir.

· Gencin yaşamı,giyinişi, süslenmesine ilişkin karar alırken durumu gençle tartışmak yerine onun düşünce ve önerilerine anlayış ve saygı göstermek gerekir.

· Aile ve evle ilgili konularda ve sorunlarında gencin de düşünce ve önerilerini alıp onunla konuşunuz, tartışmaktan uzak bir tavır sergileyiniz.

· Konuşma ve tartışmalar sırasında gencin doğru düşündüğü, gerçeği bulup söylediği durumlarda ona hak verin, düşünce ve önerisini gerçekleştirmek için ona yardımcı olun.

· Gençlerle yapılan konuşma ve tartışmaları onları korkutarak ve yıldırarak kesmeyin.

· Gencin tutumu ve davranışlarına biçim ve yön verirken “benim gençliğimde” diye başlayan konuşma, öğüt ve davranışlarınızdan kaçınınız.

· Gence bol bol öğüt vermek ve tavsiyede bulunmak yerine örnek davranışlar yapın ve örnek davranışlar bulun gösterin.Çünkü ergenler de çocuklar gibi öğüt ve tavsiyelerden hiç ders almaz bunun için model olacak davranış ve eylemlerde bulunmak sağlıklı bir yetişkin yaşamına hazırlayacaktır genci.

İki kuşak arasındaki iletişimin sağlıklı bir biçimde kurulup sürdürülmesi için gençlere de düşen görevler vardır:

· Gençler bilse, yaşlılar yapabilseydi! Deyimine uygun olarak iletişim kurmaya çalışın.

· Bütün amaç, beklenti ve isteklerinin hemen o anda tümüyle gerçekleşmeyeceğini bilin.

· Konuşma ve tartışmalarda kırıcı ve sert olmaktan kaçının.

· Engeller, zorluklar, sorunlar karşısında size yardımcı ve destek olacak insanların anneniz, babanız, yakınlarınız olacağını unutmayın.

· Her yerde ve her zaman erişkin ve yetişkinlerden öğrenmemiz gereken bilgiler, deneyler olduğunu kabul edin.

Yetişkinlerin, ergenlerle olan eğitim farklılıklarının giderilmesi, her iki kuşağın sahip çıkacağı ortak değerlerin yaratılmasına olanak hazırlaması anne-baba ve ergen arsındaki çatışmayı azaltacak ve onları sağlıklı bir biçimde toplumla bütünleştirecektir.